28 Şubat 2010 Pazar

"...Ha şunu bileydiniz..."


Galiba Müstahakız!


* Eğer bütün gazetelerimiz 8 sütun üzerine dev puntolarla "Hop dedik
Başbakan" diye haykıramıyorsa...


* Eğer "Bundan sonra sana her kim ki demokrat der, karşısında bizi
bulur" diye kükreyemiyorsak...
* Eğer hep birlikte "Bizim patronumuz okurumuzdur" diye yürüyüşe
geçemiyorsak...
* Eğer "Ne yapacaksın Başbakan? Maliye'ye ceza mı kestireceksin?"
diye posta koyamıyorsak...
* Eğer köşelerimizi boş bırakarak falan toplu eyleme geçemiyorsak...
* Eğer Başbakan'a manşetlerimizden "Özür dile" ya da "Sözünü geri al"
diye çağrıda bulunamıyorsak...
* Eğer "Söz söyleme hürriyeti bütün hürriyetlerin anasıdır"
diyemiyorsak...
* Eğer "Sen nasıl Avrupalı lidersin?" diyemiyorsak...
* Eğer şöyle ağzımızı doldurarak "Diktatör mü olmak istiyorsun?" diye
soramıyorsak...
* Eğer Başmüzakereci Egemen Bağış'ı "Ne diyorsun Başbakan'ın 'Kov şu
gazetecileri' çağrısı için..." diye bulduğumuz yerde
sıkıştıramıyorsak.
* * *
Eğer bunların hiçbirini yapamıyorsak...
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tüm aşağılamalarına, horlamalarına, gözdağı
vermelerine, tehditlerine müstahak oluruz.
Manzaraya bakınca zillet içinde "Galiba müstahakız" diyorum, başka da
bir şey diyemiyorum.

(Ahmet Hakan - Hürriyet)

10 Şubat 2010 Çarşamba

"Meclis TV "


Naklen.


*

Tutanaklar şöyle...

*

Bihter: Yalancı herif!
Behlül: Utanmaz!
Adnan Bey: Ahlaksızsınız!
Matmazel: Sayın hatip, lütfen...
Firdevs Hanım: Densiz, alçak!
Bihter: Kes sesini be!
Behlül: Şerefsizsin!
Beşir: İftira atan şerefsizdir!
Behlül: Yüz karasısın sen!
Beşir: Gel ulan, gel!
(Yumruklaşmalar)
Uşak: Yuuuhhh...
Adnan Bey: El hareketi yapma lan!
Beşir: Elalemin karısını...
Peyker: Biiiip!
Nihal: Alçaklar, namussuzlar!
Matmazel: Benim odamı bastılar...
Şoför: Müfteri ilan ediyorum...
Firdevs Hanım: Senin sülaleni...
Aşçı kadın: Biiiip!
Memati: Beyler ayıp oluyor...
Beşir: Sen karışma lan!
Adnan Bey’in oğlu: Şerefsizler!
Behlül: Şerefsiz senin babandır!
(Adnan Bey’e kafa atıldı.)
Matmazel: 10 dakika ara veriyorum.

*

E olacağı buydu...

*

Meclis TV’den yayınlanan bu dizi, RTÜK tarafından Türk toplumunun manevi değerlerine aykırı bulundu.

*

Fezleke yazılıp Halid Ziya Uşaklıgil’in dokunulmazlığının kaldırılmasına... Adnan Bey’e zararının tazmini için, Peyker’le berdel yapılmasına... Behlül’le Bihter’i gizli gizli kameraya alan Beşir’in, Beşir Atalay tarafından Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na getirilmesine karar verildi.



(Hürriyet, 10 Şubat 2010 - Yılmaz ÖZDİL)

"Bana ulaşabilirsiniz..."



"ERİKLİ"

"*Startseite"

*0546 655 73 75*

wykoray@gmail.com

8 Şubat 2010 Pazartesi

"Unutulan Meslekler ve Değişen Kültürümüz"


KÜLHANBEYİ

İstanbul’da Külhanbeylerinin ilk barındıkları yer, fetihten sonra yapılan ilk hamam olan Gedik paşa Hamamıdır. Hamamı ısıtmak için ateş yakılan külhan kısmı birçok kimseyi barındırmaya elverişli idi. Yatacak yeri olmayanlar genellikle kış aylarında burada yatıp kalkarlardı. Bu yüzden bu kimselere Külhanbeyi denilirdi. Zamanla diğer hamamların külhanları da başıboş kişilere sığınak oldu.
Külhanbeylerinin kendilerine has argosu ve giyinişleri vardı. Eski niteliklerini kaybetmeye başlamışlardı. Külhanlarda yatma geleneği kalkmıştı. Eskiden külhanbeyleri kuşaklarını bellerine gelişigüzel dolar, başlarına sıfır numara fes, paçası bol geniş pantolon, ökçesi basık yemeni giyerlerdi.
19. yüzyılın sonlarına doğru külhanbeyi tabiri toplum içinde asalak olarak kendi başına yaşayan ve serserilik yapan ipsiz sapsız ve belirli bir nizama tabi olmayan kimseler için kullanılmaya başlamıştır. Bunlara kopuk da denilirdi. her birinin bir lakabı vardı. Ve bu lakaplarla çağırılırlardı. Bu lakaplar onları toplumdan farklı kılardı ve onların nazarında sarhoşluk, yalancılık, hırsızlık, sahtekarlık sıradan işlerdi. Külhanbeylerinin yapmakla övündükleri bazı şeyler vardı. Cakalı boyun kırmak, omuz vermek, dirsek çırpmak, çoluk çocuğa laf atmak, kadınlara sarkıntılık etmek, koç çarpıştırmak, kabara, kabara gezmek, bazen da dayak yemek onlar için marifet sayılıyordu. Birbirlerine, ‘imanım, eyvallah, yakarım, yandan gel’ gibi kalıplaşmış sözler söylerlerdi.

Külhanbeyleri son dönemlerde de hamamlarda faaliyet göstermekten geri durmadılar. Müşterilerin eşyalarını çalarlar, itiraz edeni döverler ve hamamdan kovarlardı. Bir kısmı evlerde, bir kısmı bekar odalarında ve bir kısmı da sabahçı kahvelerinde sabahlarlardı.
1908 yılında 2. Meşrutiyetin ilanından sonra külhanbeyleri iyice yoldan çıkmışlar, güvenlik güçleri bunlarla baş edemez duruma gelmişti. Cumhuriyetin ilanından sonra toplumsal düzenlemeler gündeme gelmiş ve külhanbeyleri de 1940’lı yıllarda ortadan kalkmışlardır.

Daha sonraki yıllarda külhanbeyliği kabadayılık sıfatıyla birlikte anılmaya başlanmış, iki sözcük aynı manayı içermeye başlamıştır. Çünkü artık her ikisi de yozlaşmıştı. Kabadayılar da başlangıçta mahallenin namusunu, şerefini koruyan insanlardı. Ancak zamanla kirlenerek ve halkın namusuna göz diken insanlar haline gelmişlerdi.