25 Haziran 2009 Perşembe

"SAHİLDE..."

ISLAK KALDIRIMLAR




Islak kaldırımlara düşüyor
Yaşlı çınarın solgun yaprakları
Saçağın altında iki sevgili
Öylesine susup bakışıyorlar
Tutulmuş sanki ikisinin de dili


Mevsim işte o mevsim
Çırçıplak kalacak birazdan dallar
Üstüme bir hüzündür çöküyor
Bu şehrin bir köşesine
Kaçışıp yok oluyor insanlar


Pembe mi ne bu damlalar
Tanıyorum ıslak kaldırımları
Işıl ışıl gözleri o mini eteklinin
Beni selamlıyor cumbalı evler
Bir mevsim göçüp gidiyor

15 Haziran 2009 Pazartesi

SAZ YİNE AYNI SAZ...SADECE TEL DEĞİŞTİ...


"BENİM RAPORUM"

Keşan Ticaret ve Sanayi Odası'nın son derece özenle hazırlayıp ücretsiz olarak sunduğu bir yayın organı var"Ekonomik RAPOR"...
İlk sayfada"DOĞA HARİKASI SAROS KÖRFEZİ" yazısı çesitli resimler,resimler...İyi güzel de Saros Körfezinin(Saros Körfezi denince ilk akla gelen yer"ERİKLİ")yolu yok...(Taşıtınızın gösterge ibreleri girip çıktığınız çukurların herhangi birinde yerinden fırlayabilir...),sığınılacak bir limanı yok...Sağlık ocağı var içersinde kimse yok...Ne insana nede bir hayvana enjeksiyon(iğne)yapacak bir kimse yok,yok...Rüzgarın biraz şiddetli esmesi,yağmurun ilk damlasıyla önce elektrikler kesilir.Hangi üstün zekalı karar vermişse ana trafonun inşa edildiği yer su'dan üç parmak uzaklıkta,iki parmak yüksekliktedir.Şu elektrik 1710 yılında icadedildi biz hala kullanmasını öğrenemedik.Sadece elektriği mi...Denizlerimizi kirlettik,doğal sularımızı tükettik,ormanlarımızı yaktık kül ettik,doğal kaynaklarımızı yabancılara peşkeş çektik,ata mirası kültürümüzü kullanmasını bilemedik"Güzel yaşamak,okumak ibadettir.Okumamak,kültüre değer vermemek Cumhuriyet'e ihanettir"diyen atalarımızın kemiklerini sızlattık...Şimdi"batıyoruz"diye sızlanıyoruz.
Körfeze önce sinekler gelir istila eder ortalığı...Yemek yemeye balkonunuzda hazırladığınız sofra her ihtimale karşı belediye aracı tarafından sinek ilacıyla ilaçlanır...Burada yaşayanlar çöplerini atma konusunda bilinçlendirilmemişlerdir,gerek duyulmamıştır bu tür işlere,isteyen istediği yere çöpünü atabilir.Her türlü kamyon,tır,oto,minibüs, otobüs istediği yol güzerğahını ortalığı toza dumana bulayarak kullanabilir,istediği yere çoğu zaman aracının kontağını kapamadan park edebilir..."DÜNYANIN EN ZENGİN PETROL ÜRETEN ÜLKESİ OLDUĞUMUZ İÇİN OLSA GEREK(!)KONTAK KAPAMA,STOP ETME,MOTORU DURDURMA(SUSTURMA)YOKTUR,ARACIN MOTORUNU ÇALIŞIR BIRAKMAK GELENEK HALİNE GELMİŞTİR..."
Hal böyle olmasa kültür seviyemiz,zekamızın üstünlüğü,beynimizin nekadar çalıştığı,ülkemize olan sevgimiz ve çevremize olan saygımız nerden belli olacaktır..?Saros Körfezi Erikli'de çişinizi yapmaya bile arabayla gidebilirsiniz.Dolayısıyla "Erikli"gürültü kirliliğinde de İstanbul'a beş değil,onbeş çeker."Farklı etnik kökenlerden oluşan toplumlar neyazık ki biribirlerinin iyi
taraflarını değil kötü taraflarını alırlar ve benimserler"diyor.TREVANIAN...
"Unutulan Cennette denize girerseniz vede yanınızdan ağaç dalına benzer birşeyler geçerse sakın telaşa kapılmayın...Arıtma Tesisi'nin kapağının uygun bir aralığından denize kaçıvermiştir münasebetsiz...
Şöyle bir uzanıp güneşlenivereyim sere serpe diye sakın ola ki hayallere kapılmayın saniyenin onda biri gibi bir zamanda yanınızdan yüzlerce"SİMİİT EFENDİİİM""AÇMAA EFENDİİİİM""SÜÜÜT MISIIIIRR""GÖZLEMECİ GELDİİİ""BAMYA SİİLLİİ BAMYAAA..."çığlıkları sizi hayallerinizden uzaklaştıracaktır.Aç kalmazsınız anlayacağınız.Çok bilinen bir adetimiz vardır"Misafire yemesi için ısrar edilir,kısacası zorla yedirilir..."
Herhangi bir yerde yemek yiyeyim birşeyler içeyim dediğinizde size servis yapan garsonun-cinsel organının-keyfine kalmış"bol acılı arebesk müziği"sonderece yüksek sesle yayın yapan müzik aletinden dinleyebilirsiniz.Ücretsizdir...
İsteyen istediği yere tezgahını açar,nerde ne şekilde,olursa olsun.(bir türlü asvaltlanamayan yolun ortasında,tozun toprağın içinde...)Medeni ülkelerin hayvan yemi olarak kullandıkları"Meksika Mısırı"marsık kömürü kokusunda kebap,Erikli tozuyla güçlendirilmiş"Meşhur Osmanlı Macunu",her nedense bir türlü vazgeçemediğimiz kokoreç...
Yasal bir iş yapmanın prosüdürünü ise yasalardan yana olmak için çırpınıp sezon sonunda gömleklerini yırtanlar,evlerine dönmek için utana sıkıla komşularından borç alanlar kadar iyi bilen yoktur...

Şimdi Belediye Başkanı Mehmet ÖZCAN'nın"KEŞAN TURİZMLE KALKINACAK"sözüne inanıyormusunuz..?


Ben"Balzac'a"inanıyorum."DÜNYA BİR BOK ÇUKURUDUR"demiş Balzac.


9 Haziran 2009 Salı

SAHİLDE...


TIKLA>>>Burning Up(Ashley&Selena Slam)

Asya'da maymun yakalamak icin kullanilan bir cesit tuzak vardir. 


Bir
 Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.


Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur.
 
Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır,yiyeceği yakalamak icin elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dişarı çıkarması imkansızdır. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama, kaçamaz. Çünkü elindekini bırakmak istememektedir.

Aslında bu maymunun tutsak eden hiçbir şey yoktur onu sadece, onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmistir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki, Bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmak...

 

Biz de bu maymunlar gibi sahip oldugumuz /sahip olmak istediğimiz her şeyin bizim için birer tuzak olduğunu fark etmiyoruz.
 
- Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son model cep telefonlarina sahip olmak,
 
- Ortalama 15 m2´sini kullandığımız ama kullandığımız alandan 10-20 kat büyük evlere sahip olmak,

- Belki bir kez giydikten sonra çok uzun süre dolabımızın bir köşesinde unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak,

- Okumadığımız kitaplara sahip olmak,

- Asla kadranın gösterdiği sürate ulaşamayacağımız en güçlü arabaya sahip olmak,

- Bize günde 3-5 kez zamanı, başkalarına ise sürekli zenginliğimizi gösteren kol saatlerine sahip olmak,

- Vakit bulup gidilemeyen, gidilse bile dinlendirmekten çok uzak -tabiri caizse- yorgunluktan haşatımızı çıkaracak deniz kenarına yakın bir yazlık, bir tatil evine sahip olmak,

- Faizi, getirisi ziyana uğramasın diye kıyıp harcanamasa bile bol sıfırlı bir banka defterine sahip olmak,

- Dünyalarına ve güzelliklerine katılamadığımız, asla yeterli vakit ayıramadığımız, ama başarılı ve diğerlerininkinden daha güzel çocuklara sahip olmak,

- Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile, bir futbol takımı taraftarlığına sahip olmak,

- Sağlığımıza, düzenimize, beynimize korkunç zararlar verse bile, envai çeşit içkilerin bulunduğu gösterişli, dekoratif bir mini bara sahip olmak,

- Oturmadığımız koltuk takımları,

- İzlemediğimiz dev ekran televizyonlar,

- Kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha neler nelere sahip olmak... Ya da sahip olduğumuzu sanmak...

O maymun gibi bunları avucumuzda tuttuğumuz müddetçe (faydalanamasak bile) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz? Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vaz geçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?Çalışan milyonların kendilerine sormadıkları veya sormaya cesaret edemedikleri büyük soru şudur: 

Zamanımızın hemen hepsini, bedenimizin önemli bir kısmını, duygularımızın ve düşüncelerimizin neredeyse yarısını elden çıkartarak kazandığımız tam olarak nedir?