9 Haziran 2009 Salı


Asya'da maymun yakalamak icin kullanilan bir cesit tuzak vardir. 


Bir
 Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.


Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur.
 
Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu alır,yiyeceği yakalamak icin elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dişarı çıkarması imkansızdır. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama, kaçamaz. Çünkü elindekini bırakmak istememektedir.

Aslında bu maymunun tutsak eden hiçbir şey yoktur onu sadece, onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmistir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki, Bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmak...

 

Biz de bu maymunlar gibi sahip oldugumuz /sahip olmak istediğimiz her şeyin bizim için birer tuzak olduğunu fark etmiyoruz.
 
- Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son model cep telefonlarina sahip olmak,
 
- Ortalama 15 m2´sini kullandığımız ama kullandığımız alandan 10-20 kat büyük evlere sahip olmak,

- Belki bir kez giydikten sonra çok uzun süre dolabımızın bir köşesinde unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak,

- Okumadığımız kitaplara sahip olmak,

- Asla kadranın gösterdiği sürate ulaşamayacağımız en güçlü arabaya sahip olmak,

- Bize günde 3-5 kez zamanı, başkalarına ise sürekli zenginliğimizi gösteren kol saatlerine sahip olmak,

- Vakit bulup gidilemeyen, gidilse bile dinlendirmekten çok uzak -tabiri caizse- yorgunluktan haşatımızı çıkaracak deniz kenarına yakın bir yazlık, bir tatil evine sahip olmak,

- Faizi, getirisi ziyana uğramasın diye kıyıp harcanamasa bile bol sıfırlı bir banka defterine sahip olmak,

- Dünyalarına ve güzelliklerine katılamadığımız, asla yeterli vakit ayıramadığımız, ama başarılı ve diğerlerininkinden daha güzel çocuklara sahip olmak,

- Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile, bir futbol takımı taraftarlığına sahip olmak,

- Sağlığımıza, düzenimize, beynimize korkunç zararlar verse bile, envai çeşit içkilerin bulunduğu gösterişli, dekoratif bir mini bara sahip olmak,

- Oturmadığımız koltuk takımları,

- İzlemediğimiz dev ekran televizyonlar,

- Kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha neler nelere sahip olmak... Ya da sahip olduğumuzu sanmak...

O maymun gibi bunları avucumuzda tuttuğumuz müddetçe (faydalanamasak bile) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz? Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vaz geçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?Çalışan milyonların kendilerine sormadıkları veya sormaya cesaret edemedikleri büyük soru şudur: 

Zamanımızın hemen hepsini, bedenimizin önemli bir kısmını, duygularımızın ve düşüncelerimizin neredeyse yarısını elden çıkartarak kazandığımız tam olarak nedir?
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder